Diyanet İlmihali Önemli Bazı Terimler

Diyanet İlmihali Önemli Bazı Terimler
Milel: Vahye dayanan dinler
Nihal: Bâtıl dinler
Religion: Batı dillerinde din kelimesinin karşılığı. Bir şeyi vazife edinmek, tekrar tekrar okumak, yapmak anlamına gelir.
Dharma: Hinduizm’in kutsal dili Sanskritçe’de din kelimesinin karşılığı.
Dhamma: Budizm’in kutsal metinlerinin yazıldığı Pali dilinde din kelimesinin karşılığı.
Din Kelimesi: Kur’ân-ı Kerîm’de 92 yerde geçmektedir.
Fıtratullah: Allah’ın dini demektir ki o da İslâm ve tevhiddir.
Tek tanrı inancını savunanlar: Andrew Lang, Wilhelm Schmidt
Monoteizm: Tek tanrı inancı
İlâhî dinler: Tek tanrılı dinler
Mecûsîlik : Düalist (iki tanrılı) dinler( düalizm=seneviyye)iyilik ve kötülük tanrısı ateş kültü.
Eski Yunan, Roma ve Mısır dinleri : Çok tanrılı dinler.
Budizm, Şintoizm : Tanrı konusunda açık ve net olmayanlar.
Kurucusu olan dinler : Yahudilik, Hıristiyanlık, İslâm, Budizm.
Geleneksel dinler : Kimin tebliğ ettiği belli olmayan dinler, ilkel dinler, Eski Yunan, Eski Mısır dinleri.
Millî dinler : Genellikle bir kurucusundan söz edilmeyen, sadece bir millete ait olan geleneksel yapıdaki dinlerdir (Eski Yunan, Mısır, Roma dinleri gibi).
Hindistan’da yaygın dinler : Hinduizm, Budizm, Jainizm),
Çin ve Japonyada yaygın dinler: Konfüçyüsçülük, Taoizm, Şintoizm.

Marifetullah: Allah’ı tanıma ve bilme
Mâhabbetullah: Allah’ı sevme
Tekfir : Müslüman olduğu bilinen bir kişiyi, inkâr özelliği taşıyan inanç, söz veya davranışından ötürü kâfir saymak demektir.
İrtidad : Müslüman kişinin kendi irade ve ifadesiyle İslâm’dan ayrılması dinden çıkması anlamına gelir.
Mürted : Dinden çıkana denilir.
Fıtrat Delili : Allah’ın varlığını ispatlamak için insanın fıtraten Allah inancına sahip oluşu.
Hudûs Delili : Âlemin ve âlemdeki varlıkların sonradan yaratılmış olup bir yaratıcıya muhtaç olduğu.
İmkân Delili : Mümkin bir varlık olan âlemin var olması için bir sebebe ihtiyaç olduğu.
Nizam Delili : Tabiatın büyük bir âhenge ve şaşmaz bir düzene sahip olup bunun bir yaratıcının eseri olmasının gerektiği.
El-yevmü’l-âhir : Son gün, âhiret ünü
Yevmü’l-ba‘s : Diriliş günü
Yevmü’l-kıyâme : Kıyamet günü
Yevmü’d-dîn : Ceza ve mükâfat günü
Yevmü’l-hisâb : Hesap günü
Yevmü’t-telâk :Kavuşma günü
Yevmü’l-hasre : Hasret ve pişmanlık günü
Âhiretin Varlığının İspatı : Bu konuda tek bilgi kaynağı vahiydir. Kur’an’da ve sahih hadislerde ne haber verilmişse onunla yetinilir.
Vâkıa : Kesin olarak meydana gelecek olan
Et-tâmmetü’l-kübrâ : En büyük felâket ve belâ
Hâk : Gerçek olan
Gaşiye : Şiddetiyle birden bire halkı saran
Karia : Kapıyı çalacak gerçek
Eşrâtü’s-sâat : Kıyamet Alâmetleri
Berzah : Kabir hayatı
Ba‘s : Öldükten sonra tekrar dirilmek
Haşir ve Mahşer(Arasât): Toplanmak, bir araya gelmek
Ashâb-ı yemîn : Amel defteri sağdan verilenler manasına gelir, cennettekileri ifade eder.
Ashâb-ı şimâl : Amel defteri soldan veya arkadan verilenler manasına gelir, cehenneme gidecek olanları ifade eder.
Mîzan : Sözlükte “terazi” anlamına gelir
Sırat : Cehennemin üzerine uzatılmış bir yoldur.
Havuz : Kıyamet gününde peygamberlere ihsan edilecek havuzlar bulunacaktır. Müminler bunların tatlı ve berrak suyundan içerek susuzluklarını gidereceklerdir.
Şefâat-i uzmâ : En büyük şefaat demektir, Peygamberimiz (sav)’in şefâat-i.
Makam-ı mahmûd : Övülen makam. Peygamberimiz’in bu şefaati, Kur’an’da (övülen makam) adıyla anılır
A‘râf : “Dağ ve tepenin yüksek kısımları” anlamına gelen a‘râf, cennetle cehennemin arasında bulunan sûrun ve yüksek kısmın adıdır.
Rü’yetullah : Allah’ın Âhirette Görülmesi

FIKIH TERİMLERİ
Ahkâm-ı şer‘îyye: Şer‘î hükümler
Ahkâm-ı ilâhiye: İlâhî hükümler
Ahkâm-ı fer‘iyye: Amelî hükümler
Ehliyyetü’l-hitâb: İnsanın dinin davetini anlayacak konum ve kıvamda olması.
İstibrâ: Küçük abdest temizliği.
İstincâ: Büyük abdest temizliği.
Mazmaza: Ağzı su ile çalkalamak (gargara yapmak)
İstinşak: Burnu su ile temizlemek.
Delk: Ovmak (uzuvları su ile ovmak)
Büyük hades: Gusülle giderilebilen “cünüplük (cenâbet), hayız ve nifas” gibi hükmî kirlilikler.
Küçük hades: Abdestle giderilebilen hükmî kirlilik.
Büyük hükmî temizlik: Gusül
Küçük hükmî temizlik: Abdest
Necaset: Maddî kirlilik
Hades: Hükmî kirlilik
Necâsetten tahâret: Görünür kir ve pisliklerin giderilmesi.
Hadesten tahâret: Abdestsizlik halinin giderilmesi.
Necâset-i galîza: Ağır pislik . Tavuk, kaz gibi kümes hayvanlarının dışkıları.
Necâset-i hafîfe: Hafif pislik. Sığır, koyun, geyik gibi dört ayaklı hayvanlarınki ve At, eşek ve katırın idrar ve dışkısı ile havada pislemeleri sebebiyle sakınılması zor olduğu için, atmaca, kartal, güvercin gibi kuşların dışkıları, hafif pislik grubundadır.
Bedel, Halef : Mest ve sargı üzerine mesh’in yıkama yerine geçmesi.
Hades-i asgar : Abdest almayı gerektiren küçük kirlilik.
Hades-i ekber : Guslü gerektiren büyük kirlilik.
Teyemmüm : Sözlükte “bir işe yönelmek, bir şeyi kastetmek”
Hayız: Adet, aybaşı, kanaması.
Nifas: Loğusalık hali.
Nüfesâ: Loğusa kadın.
İstihâze: Özür kanı. Rahim içi damarlardan hayız ve nifas hali dışında ve bir hastalık veya yapısal bozukluk sebebiyle gelen kana istihâze (özür kanı) denilir.
Mektûbe: Allah’ın farz kıldığı namazlar
Mesnûn: Hz. Peygamber’in sünnetiyle sabit olan namazlar
Şurûtü’s-salât: Namazın şartları
Erkânü’s-salât: Namazın rükünları
Hurûc bi sun‘ih: Kişinin kendi isteği ve fiili ile namazdan çıkması
Ta‘dîl-i erkân: Namazın rükünlerinin düzgün bir şekilde yapılması
Fey-i zevâl: Güneş tam tepedeyken eşyanın yere düşen gölge uzunluğu.
Asr-ı sânî: Her şeyin gölgesi kendisinin iki misline ulaştığı zamana denir.
Asrı evvel: Öğle namazının vaktinin çıkması; İkindi namazının vaktinin girmesi.
Örfî gündüz: Güneşin doğmasından batmasına kadar olan süre.
Şer‘î gündüz: Fecr-i sâdıktan güneşin batmasına kadar olan süredir.
Taglis: Sabah namazını fecr-i sâdık doğarken, yani ortalık henüz karanlık iken kılmak.
İsfâr: Taglis’in zıttıdır, fecr-i sâdık doğduktan sonra hava aydınlanınca kılmak.
İbrâd: Öğle namazını geciktirip serinlikte kılmak
Vakt-i istivâ: Güneşin tam tepe noktasında olduğu zaman.
Şürûk zamanı: Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zaman yaklaşık 40-45 dakika civarındadır.
Gurûb: Güneşin batma zamanı. Gurup vakti, güneşin sararıp veya kızarıp artık gözleri kırpıştırmadan rahatlıkla bakılacak hale geldiği vakittir.
Tuma’nîne: Rükû duruşunda bir müddet beklemek.
Kavme: Kıyam vaziyetinde bir süre beklemek.
Ka‘de-i ûlâ : ilk oturuş
Ka‘de-i Ahîre: Son oturuş
Celse: İki secde arası oturuş
Zâit tekbir: İlave tekbir
Kısâr-ı mufassal: Kısa sûreler (Beyyine sûresinden Nâs sûresine kadar olan sûrelerdir.)
Evsât-ı mufassal: Orta uzunluktaki sûreler.( Bürûc sûresi ile Beyyine sûresi arasındaki sûreler bu grupta yer alır)
Tıvâl-i mufassal: Uzun süreler.( Hucurât sûresi ile Bürûc sûresi arasındaki sûreler bu grupta yer alır)
İrsâl: Elleri yanlara salıvermek
İtimat: Elleri bağlamak
Tahrîme: İftitah tekbiri
Teavvüz: Eüzü besmele(Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm)
Tesmî: Semiallahü limen hamideh
Tahmîd: Rabbenâ leke’l-hamd
Kavme: Rükûdan doğrulup dik durmak
Celse: İki secde arasında kısa bir ara oturuşu yapmak.
Teverrük: Kadınların ayaklarını sağ yanlarına yatık bir şekilde çıkarıp otururmaları.
Müfsidât-ı salât: Namazı bozan şeyler
Sıfâtü’s-salât: Namazın farz ve vâciplerine, sünnet ve âdâbına uygun şekilde kılınışı.
Muhâzâtü’n-nisâ: Kadınların cemaatle namazdaki saf düzeni ve erkeklerde aynı safta veya hizada olması
Tertîbü’l-makam: Duruş düzeni
İmâmet-i kübrâ: Büyük imâmet
İmâmet-i suğrâ: Küçük imâmet
İktidâ: İmama uymak
Muktedî: İmama uyan kimse
Müfteriz: Farz namazı kılan kimse
Müteneffil: Nâfile namaz kılan kimse
Münferid: Namazı yalnız kılan kimse
Muktedî: İmama uyarak kılan kimse
Müdrik: İdrak etmiş, yetişmiş, kavuşmuş (Namazı tamamen imamla birlikte kılan kimse)
Muhtazar: Ölmek üzere olan kişi
Meyyit: Ölen kişi
Teçhiz: Ölü için genel olarak yapılması gereken hazırlık
Gasil: Ölünün yıkanması
Tekfin: Ölünün Kefenlenmesi
Teşyî: Tabuta konulup musallâya yani namazın kılınacağı yere ve namazdan sonra kabristana taşınması.
Defin: Kabre konulması

Namaz Terimleri (sözlük)
Mektûbe: Allah’ın farz kıldığı namazlar
Mesnûn: Hz. Peygamber’in sünnetiyle sabit olan namazlar
Aynî farz (farz-ı ayın) : Farz olan namazlar, oruç gibi.
Kifâî farz (farz-ı kifâye) : Cenaze namazı gibi. Bu namazı birileri kılınca öteki müslümanlar cenaze namazı kılmadıkları için sorumlu olmazlar. Sevap ve fazileti ise namazı kılanlar elde etmiş olurlar.
li-aynihî vâcip : Vâcip oluşu kulun fiiline bağlı olmayan. Vitir namazı ile ramazan ve kurban bayramı namazları birinci grupta yer alır. Tilâvet secdesi gibi.
li-gayrihî vâcip : Vâcip oluşu kulun fiiline bağlı olan
Revâtib : Vakit namazları yanında düzenli olarak kılınan sünnetler
Regaib : Allah’a yakınlaşmak ve sevap kazanmak maksadıyla ayrıca kılınan namazlar
Nâfile : Farz ve vâciplerin dışında fazladan yapılan işler
İsâet: Yanlış ve kötü davranış
Edep : Çoğulu âdâb
Muvâzebe : Hz. Peygamber’in devamlı olarak yaptığı
Şurûtü’s-salât : Namazın şartları
Erkânü’s-salât : Namazın rükünları
Hurûc bi sun‘ih : Kişinin kendi isteği ve fiili ile namazdan çıkması
Ta‘dîl-i erkân : Namazın rükünlerinin düzgün bir şekilde yapılması
Edâ : Bir farz namazın vakti içinde kılınması.
Kazâ : Bir farz namazın vaktinin çıkmasından sonra kılınması.
Fecr-i kâzib : Birinci fecir. Sabaha karşı doğuda tan yerinde ufuktan göğe doğru dikey olarak yükselen, piramit şeklinde, akçıl ve donuk bir beyazlıktır.
Beyâz-ı müstetîl : Uzayıp giden beyazlık.
Fecr-i sâdık : İkinci fecir. Sabaha karşı doğu ufkunda tan yeri boyunca genişleyerek yayılan bir aydınlıktır.
Beyâz-ı müsta‘razî : Enlemesine beyazlık. Bu andan itibaren yatsı namazının vakti çıkmış, sabah namazının vakti girmiş olur. Bu vakit aynı zamanda, sahurun sona erip orucun başlaması (imsak) vaktidir.
Taglis : Sabah namazını fecr-i sâdık doğarken, yani ortalık henüz karanlık iken kılmak.
Şürûk zamanı: Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zaman yaklaşık 40-45 dakika civarındadır.
Vakt-i istivâ: Güneşin tam tepe noktasında olduğu zaman.
Fey-i zevâl : Güneş tam tepedeyken eşyanın yere düşen gölge uzunluğu.
Asr-ı sânî : Her şeyin gölgesi kendisinin iki misline ulaştığı zamana denir.
Asrı evvel : Öğle namazının vaktinin çıkması; İkindi namazının vaktinin girmesi.
İkindi Namazının Vakti: İkindi namazının vakti, öğle namazının vaktinin çıkmasından güneşin batmasına kadar olan süredir. Her şeyin gölge uzunluğu, kendi uzunluğunun iki katına çıktığı andan itibaren.
Gurûb: Güneşin batma zamanı. Gurup vakti, güneşin sararıp veya kızarıp artık gözleri kırpıştırmadan rahatlıkla bakılacak hale geldiği vakittir.
Örfî gündüz : Güneşin doğmasından batmasına kadar olan süre.
Şer‘î gündüz : Fecr-i sâdıktan güneşin batmasına kadar olan süredir.
Akşam Namazının Vakti: Akşam namazının vakti güneşin batmasıyla başlar, şafağın kaybolacağı zamana kadar sürer.
Şafak : Akşamleyin ufuktaki kızıllıktan/kızartıdan sonra meydana gelen beyazlıktan ibarettir.
Yatsı Namazının Vakti: Yatsı namazının vakti, şafağın kaybolmasından yani akşam namazı vaktinin çıkmasından itibaren başlar, ikinci fecrin doğmasına kadar devam eder.
İsfâr : Taglis’in zıttıdır, fecr-i sâdık doğduktan sonra hava aydınlanınca kılmak.
İbrâd : Öğle namazını geciktirip serinlikte kılmak
Kıyam : Doğrulmak, dikelmek, ayakta durmak demektir.
Kıraat : Sözlükte “okumak” anlamına gelen kıraat, “Kur’an okumak” demektir.
Cehrî : Açıktan okumak, yüksek sesle okumak.
Hafî : Gizli, sessiz okumak.
Zelletü’l-karî : Okuyuş hataları ve dil sürçmesi.
Umûm-ı belvâ : Kaçınılması mümkün olmayan bir durum
Rükû : Rükû sözlükte “eğilmek” anlamına gelir.
Secde : Secde sözlükte “itaat, teslimiyet ve tevazu içinde eğilmek, yere kapanmak, yüzü yere sürmek” anlamına gelir.
Tuma’nîne : Rükû ve Secde duruşunda bir müddet beklemek.
Kavme: Rükûdan doğrulup dik durmak. Kıyam vaziyetinde bir süre beklemek.
Tuma’nîne ve kavme süresinin asgari ölçüsü “sübhânellâhi’l-azîm” diyecek kadar durmaktır.
Ka‘de-i ûlâ : ilk oturuş
Ka‘de-i Ahîre : Son oturuş
Celse : İki secde arası oturuş
Ta‘dîl-i Erkân : Rükünleri düzgün, yerli yerinde ve düzenli yapmak demektir.
Zâit tekbir : İlave tekbir
Kısâr-ı mufassal : Kısa sûreler (Beyyine sûresinden Nâs sûresine kadar olan sûrelerdir.)
Evsât-ı mufassal : Orta uzunluktaki sûreler.( Bürûc sûresi ile Beyyine sûresi arasındaki sûreler bu grupta yer alır)
Tıvâl-i mufassal : Uzun süreler.( Hucurât sûresi ile Bürûc sûresi arasındaki sûreler bu grupta yer alır)
İrsâl : Elleri yanlara salıvermek
İtimat : Elleri bağlamak
Tahrîme: İftitah tekbiri
Teavvüz : Eüzü besmele(Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm)
Tesmî : Semiallahü limen hamideh
Tahmîd : Rabbenâ leke’l-hamd
Teverrük : Kadınların ayaklarını sağ yanlarına yatık bir şekilde çıkarıp otururmaları.
Amel-i kesîr : Namaz dışı davranış.
Müfsidât-ı salât : Namazı bozan şeyler
Sıfâtü’s-salât : Namazın farz ve vâciplerine, sünnet ve âdâbına uygun şekilde kılınışı.
Muhâzâtü’n-nisâ : Kadınların cemaatle namazdaki saf düzeni ve erkeklerde aynı safta veya hizada olması
Tertîbü’l-makam : Duruş düzeni
İmâmet-i kübrâ : Büyük imâmet . Devlet başkanlarının imamlığı.
İmâmet-i suğrâ : Küçük imâmet . Cami imamlarının imamlığı.
İktidâ: İmama uymak
Muktedî: İmama uyan kimse
Münferid : Namazı yalnız kılan kimse
Müdrik : İdrak etmiş, yetişmiş, kavuşmuş (Namazı tamamen imamla birlikte kılan kimse)
Lâhik : İmamla birlikte namaza başlamasına rağmen, namaz esnasında başına gelen bir durum sebebiyle namaza ara vermek zorunda kalan ve bu sebeple namazın bir kısmını imamla birlikte kılamayan kimse.
Mesbûk : İmama namazın başında değil, birinci rek‘atın rükûundan sonra, ikinci, üçüncü veya dördüncü rek‘atlarda uyan kimse.
Müfteriz : Farz namazı kılan kimse
Müteneffil : Nâfile namaz kılan kimse
Mürâi : Göterişçi
İzn-i âm : Herkese açık olma şartı.
Zuhr-i ahîr : Son öğle namazı:
Müekked Sünnetler : Sabah, öğle, akşam ve cuma namazının sünnetleri ile yatsının son sünneti müekked sünnettir.
Gayr-i Müekked Sünnetler : İkindi namazının sünneti ile yatsı namazının ilk sünneti gayr-i müekkeddir.
Tervîha : Dinlenme
Tatavvu : Gönüllü namazlar (arzuya bağlı)
Sünen-i regaib : Revâtib sünnetler dışındaki nâfile namazlar.
Duhâ namazı : Kuşluk Namazı
Tahiyyetü’l-mescid : Mescidin selâmlanması, saygı gösterilmesi demek.
İstihâre : Hayırlı olanı istemek anlamına gelir.
İstiska duası : Su isteme, yağmur isteme duası.
Küsûf Namazı : Güneş tutulması esnasında kılınan namaz.
Hüsûf Namazı : Ay tutulması esnasında kılınan namaz.
Kasrü’s-salât : Farz namazlarını ikişer rek‘at olarak kısaltılarak kılınması(yolculukta).
Cem‘ü’l-fiil” ve Cem‘ü’l-muvâsala : Bir namaz (öğle veya akşam), diğer namazın (ikindi veya yatsı) vaktinin girmesine yakın bir zamana kadar geciktirilip, bu namazın kılınmasından sonra diğerinin vaktinin girmesi ve bu namazın da kendi vaktinde kılınması. Bir namaz son vaktinde diğeri de ilk vaktinde olmak üzere her namaz kendi vakti içinde kılınmış olacağı için buna “mânevî cem‘” ve “şeklî (sûrî) cem‘” de denilir.
Cem‘-i takdîm : Öğle namazının vaktinde öğle ile ikindinin birleştirilerek kılınması.
Cem‘-i te’hîr : Yatsı namazının vaktinde, akşam ile yatsının birleştirerek kılınması.
Fâite : Kaçmış. Vaktinde kılınamayan kaçırılmış namaz. (çoğulu fevâit).
Teşehhüd : Tahîyyat.
Muhtazar : Ölmek üzere olan kişi
Meyyit : Ölen kişi
Teçhiz : Ölü için genel olarak yapılması gereken hazırlık
Gasil : Ölünün yıkanması
Tekfin : Ölünün Kefenlenmesi
Teşyî : Tabuta konulup musallâya yani namazın kılınacağı yere ve namazdan sonra kabristana taşınması
Defin : Kabre konulması
Kamîs : Boyun kısmından ayaklara kadar uzanan gömlek yerinde bir bezdir.
İzâr : Eteklik yerinde, baştan ayağa kadar uzanan bir bezdir.
Lifâfe : Sargı yerinde olup baştan ayağa kadar uzanan, baş ve ayak taraflarından düğümlenen bir bezdir. Bu bakımdan izârdan biraz daha uzundur.
Hükmî şehid : Allah yolunda savaşırken öldürülen kişilerdir. Kâmil mânada şehid bunlardır.

Oruç Terimleri(sözlük)
Muayyen farz: Ramazan orucu. Ramazan orucu sadece belirli bir vakitte, yani ramazan ayında tutulabilir.
Gayr-i muayyen farz: Diğer oruçlar. (aşağıda geçen oruçlar gibi) mubah olduğu her zaman tutulabilir.Yani tutacağı orucun adını ve zamanını kişi kendi belirler.
Kefâret : Ramazan orucunun bozulması sebebiyle tutulması gereken oruç.
Zıhâr : Yanlışlıkla ve kaza ile adam öldürmesi sebebiyle tutulması gereken oruç.
Halk : Hacda ihramlı iken vaktinden önce tıraş olması sebebiyle tutulması gereken oruç.
Muayyen: Önceden belirlenmiş
Şevval Orucu : Ay takviminde ramazan ayından sonraki ay, şevval ayıdır. Şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehaptır.
Aşure Orucu : Muharrem ayının onuncu gününe “âşûrâ” denilir. Fakat sadece o günde oruç tutulması doğru görülmemiş, bunun yanında bir önceki veya bir sonraki günün de oruçlu geçirilmesi tavsiye edilmiştir.
Her Ay Üç Gün Oruç : Her aydan üç gün oruç tutmak, bunu özellikle her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde yapmak müstehap kabul edilmiştir. Kamerî takvim (ay takvimi) hesabına göre bugünlere “eyyam-ı bîd” denir. Peygamberimiz’in özellikle ayın 13, 14 ve 15. günlerinde olmak üzere her ay üç gün oruç tutmayı tavsiye ettiği rivayet edilmiştir.
Pazartesi-Perşembe Orucu : Her hafta pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak da teşvik edilmiş bir nâfiledir. Peygamberimiz’in pazartesi ve perşembe günleri oruç tuttuğu ve soruya cevaben de “İnsanların amelleri Allah Teâlâ’ya pazartesi ve perşembe günleri arzolunur; ben amelimin arzı sırasında oruçlu olmayı tercih ediyorum” (Ebû Dâvûd, “Savm”, 60; İbn Mâce, “Sıyâm”, 42) dediği rivayet edilmektedir.
Zilhicce Orucu : Zilhicce ayının ilk dokuz gününde oruç tutmak tavsiye edilmiştir. Zilhicce ayının 10. günü kurban bayramının ilk günüdür. Fakat Hacda olanların 9. günü (arefe günü) sıkıntıya ve halsizliğe sebep olacağı gerekçesiyle oruç tutması mekruh görülmüştür.
Haram Aylarda Oruç : Haram aylar olarak anılan zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylarında, perşembe, cuma ve cumartesi günleri oruç tutmak müstehaptır.
Şâban Orucu : Şâban ayında oruç tutmak müstehap sayılmıştır.
Dâvûd Orucu : Gün aşırı oruç tutmak yani bir gün oruç tutup ertesi gün tutmamak, Peygamberimiz tarafından “savm-ı Dâvûd” olarak nitelenmiş ve bu şekilde oruç tutmanın faziletli olduğu ifade edilmiştir.
Şek günü : Havanın bulutlu olması gibi sebepler yüzünden şâban ayının yirmi dokuzundan sonraki günün şâban ayına mı yoksa ramazan ayına mı ait olduğu konusunda şüphe meydana gelirse, bugüne “şek günü” denilir. Bugünün ramazan ayına ait olup olmadığında kuşku bulunduğu anlamına gelir. Bugün herhangi bir oruç tutmak mekruhtur.
Savm-i visâl : İki veya daha fazla günü, arada iftar etmeksizin birbirine ekleyerek oruç tutmak . Bu şekilde oruç tutmak mekruhtur.
Orucun zimmette sübût bulması : Oruç borcunun kaçınılmaz bir şekilde kesinleşmiş, sabit hale gelmiş olması demektir. Meselâ başlanmış fakat bir sebeple tamamlanamamış nâfile orucun kazâsı zimmette sabit olmuş, borçluğu kesinleşmiştir.
Şeyh-i fânî : Düşkün ihtiyar
Mûtat : Normal, alışılmış olmayan

Zekât Terimleri(sözlük)
El-milkü’t-tâm : Tam mülk
Deyn-i mutavassıt : Orta kuvvette alacak
Deyn-i zaîf : Zayıf alacak
Deyn-i kavî : Kuvvetli alacak
Nâmî : Artıcı vasıf
Nemâ : Artma ve üreme
Hakikî (gerçek) nemâ : Bir malın ticaretle, doğum yoluyla veya tarımla artmasıdır. Ticaret malları, hayvanlar ve toprak ürünleri böyledir.
Takdirî (hükmî) nemâ : Bir malın kendisinde nemâ imkânının bizzat (potansiyel olarak) mevcut olmasıdır. Altın, gümüş ve parada olduğu gibi.
Havâic-i asliye : Zekâta tâbi mallarda aranan şartlardan biri de o malın, mükellefin kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin temel ihtiyaç maddelerinin dışında olmasıdır.
Nisab : Zengin olmanın asgari sınırı veya asgari zenginlik ölçüsü. Sözlükte “sınır, işaret, asıl ve kök” anlamlarına gelen nisab kelimesinin terim anlamı; zekâtın vücûbuna alâmet ve ölçü olmak üzere tesbit edilen belirli bir miktardır.
Havelânü’l-havl : Malın üzerinden bir kamerî yılın geçmesi.
Mâl-i müstefâd : Önceden yok iken sonradan ferdin mülkiyetine geçen mal.
El-emvâlü’z- zâhire: Açık mallar
El-emvâlü’l-bâtına : Gizli mallar
Zâhirî : Açık
Müftâ bih : Kendisiyle fetva verilen
Temlik : Mülkiyetine geçirmek. Zekâtı, ona ehil olanlara vermek yani (gerçek ihtiyacı olan) kişilere vermek.
Mukadderât–ı şer‘iyye: Şer‘î belirleme
Tathîr : Temizleme
Tezkiye : Arıtma
Öşür (uşr): Toprak ürünlerinden alınan zekât” anlamında kullanılmıştır.
Rikâz : Rikâz terimi, maden, define ve hazine gibi kendiliğinden yer altında bulunan veya insanlar tarafından yer altına gömülüp gizlenen her türlü kıymetli maden ve eşyayı ifade eder.
Lukata : Buluntu eşya
Sâime : Senenin çoğunu meralarda otlayarak geçiren hayvanlara denir.
Ma’lûfe : Yemle beslenen hayvanlara denir.
Âmile : Ziraat, nakliyat gibi işlerde kullanılan hayvanlara denir.
Muallel : Hükmün dayandığı vasfın bilinebilir olması.
Ve’l âmilîne aleyhâ : Zekât işinde çalışanlar.
Sâ’ : Bir hacim ölçüsü birimi olup 2.75 litredir.

Hac ve Umre Terimleri(sözlük)
Hac : Belirli zamanda Ziyaret ve Arafat vakfesiyle birlikte olur.
Umre : Belirli bir zamana bağlı olmayarak vakfesiz yapılır.
Menâsikü’l-hac : Hac törenleri
Hacc-ı ekber : Büyük hac (Normal hac) aynı zamanda arefesi cumaya rastlayan hac.
Hacc-ı asgar : Küçük hac (Umre)
İstitâat : Güç yetirebilme
İhram : Haram etmek, kendini mahrum bırakmak
Harem Bölgesi : Mekke ile etrafında, bitkileri koparılmamak ve av hayvanlarına zarar verilmemek üzere belirli sınırlar içindeki emniyetli bölgedir. Bu bölgede oturanlara Mekkî (Mekkeli) denir. Harem bölgelerinin sınırlarını Cibrîl’in rehberliğiyle Hz. İbrâhim belirlemiş, sınırları gösteren işaretler daha sonra Hz. Peygamber tarafından yenilenmiştir.
Mîkat sınırı : Hz. Peygamber tarafından belirlenmiş, Mekke’ye veya Harem bölgesine gelenlerin ihramsız geçmemeleri gereken beş nokta’nın her birine verilen isim.
Hil Bölgesi. Harem bölgesi ile Mîkat yerleri arasındaki yerlerdir. Bu bölgede ikamet edenlere Mîkatî veya Hillî denir. Hillî, Hil bölgesinde yaşayan kişi anlamındadır. Mîkatîler gerek hac gerek umre için Harem bölgesine girmeden bulundukları Hil bölgesinde ihrama girerler.
Âfâk Bölgesi. Harem ve Hil bölgelerinin dışında kalan yerlere Âfâk denir.
Âfâkı : Uzaklardan gelen anlamındadır. Harem ve Hil bölgelerinin dışında yaşayanlara denir.
Füsûk : Taatten ayrılıp mâsiyet sayılan şeyleri yapmak.
Cidâl : Başkalarıyla tartışmak, hakaret ve kavga etmek. Her zaman yasak olan bu tür davranışlardan, ihramlı iken daha çok sakınmak gerekir.
Şavt : Hacerülesved’in bulunduğu köşeden veya hizasından başlayıp bir tur dönmeye, (Her bir devire “şavt” denir)
İfâda tavafı : Ziyaret tavafı
Metâf : Tavaf alanı
İstilâm : Hacerülesved’i selâmlamak demektir.
Lztıbâ : Ridânın yani ihramın vücudun belden yukarısını örten parçasının bir ucunu sağ kolun altından geçirip, sol omuz üzerine atarak sağ kolu ve omuzu ridânın dışında bırakmaktır.
Remel : Tavafta kısa adımlarla koşarak ve omuzları silkerek çalımlı ve çabuk yürümektir.
Aslî vâcipler : Diğer ibadetlerde olduğu gibi haccın vâcipleri de kendileri müstakil birer nüsük olan “aslî vâcipler”
Fer‘î vâcipler : Başka bir nüsüke bağlı olan “dolaylı (fer‘î) vâcipler”
Sa’y : Sa‘y sözlükte “koşmak, çaba göstermek” gibi anlamlara gelir. Hac ve umre ile ilgili bir terim olarak ise sa‘y, Kâbe’nin doğu tarafında bulunan Safâ ve Merve adlı iki tepe arasında, Safâ’dan başlanıp Merve’de tamamlanmak üzere yedi defa gidip gelmeyi ifade eder. Safâ’dan Merve’ye gidiş bir şavt ve Merve’den Safâ’ya dönüş bir şavt olur.
Mes‘â : Sa‘yin yapıldığı Safâ ile Merve arasındaki yaklaşık 350 metrelik mesafeye (sa‘y yeri) denir.
Hervele : Kısa adımlarla koşarak canlı ve çalımlı yürümek.
Remy-i cimâr : Şeytan taşlama.
Halk : Saçların dipten tıraş edilmesi.
Taksîr : Saçların uçlarından kesilip kısaltılması.
Tehallül : İhram yasaklarının kalkması.
Sader tavafı : Vedâ tavafı.
Kudüm Tavafı : (Mekke’ye geliş tavafı) Kudüm, “geliş ve varış” anlamındadır.
Eyyâm-ı nahr” ve “eyyâm-ı Mina” : Zilhiccenin 10, 11 ve 12. Günleri.
Tahsîb : Hac sonunda Mina’dan dönüşte, Mekke girişinde, Cennetü’l-muallâ civarında, Muhassab denilen vadide bir süre dinlenmek.
İfrad Haccı : Umresiz yapılan hac.
Temettu‘ Haccı : Temettu‘ “yararlanmak, istifade etmek” anlamına gelir. Aynı yılın hac aylarında umre için ayrı, hac için ayrı niyet ve ihram’a girilerek yapılan hac.
Kırân Haccı : Her ikisine birlikte niyet edilerek aynı yılın hac ayları içinde umre ve haccı bir ihramda birleştirmektir. Hac ve umre tek ihramla yapıldığı için “birleştirmeli hac” anlamında bu adı almıştır.
Hedy : Hac ve umre menâsikiyle ilgili olarak; Kâbe’ye ve Harem bölgesine hediye olmak üzere kesilen kurban
Udhiyye : Kurban bayramı dolayısıyla kesilen kurban
Dem : Koyun ve keçi cinsinden olan kurban
Bedene : Sığır ve deve cinsi kurban
Dem-i cübrân : Ceza kurbanı
Dem-i şükrân : Şükür kurbanı
Eyyâm-ı nahr : Kurban kesme günleri (Kurban bayramının ilk üç günü)
İhsâr : Hac veya umre yapmak üzere ihrama girdikten sonra, herhangi bir sebeple tavaf ve vakfe yapma imkânının ortadan kalkması demektir.
Fevât : Haccetmek üzere ihrama giren kişinin Arafat vakfesine yetişememesi, vakfe süresi içinde bir an olsun Arafat’ta bulunamamasıdır. (Fevt etmiş) haccı kaçırmış olur.

Kurban Terimleri(sözlük)
Kurban : Sözlükte “yaklaşmak, Allah’a yakınlık sağlamaya vesile olan şey” anlamına gelen kurban, dinî bir terim olarak, “ibadet maksadıyla belirli bir vakitte belirli şartları taşıyan hayvanı usulünce boğazlamak, ya da bu şekilde boğazlanan hayvan” demektir. Arapça’da bu şekilde kesilen hayvana udhiyye denilir.
İstiğnâ : Asgari zenginlik seviyesinin ne kadar süreceği belli olmayan bir ihtiyaçsızlık hali
Gınâ : Oturmuş istikrar bulmuş bir zenginlik hali
Nisâb-ı gınâ : Oturmuş zenginlik
Nisâb-ı istiğnâ : İhtiyaçsızlık durumu
Tasadduk : Sadaka vermek
Nezir kurbanı : Adak kurbanı
Tatavvu kurbanı : Nafile kurban

Aile Hayatı Terimleri(sözlük)
İn‘ikad : Evlilik akdinin kuruluş şartları
Ta‘likî : Evlilik akdini geciktirici şart
İnfisâhî : Evlilik akdini bozucu şart
Takyîdî :Evlilik akdini kayıtlandırıcı şart
Nefâz : Evlenmenin hükümlerinin işlerlik ve yürürlük kazanması için aranan şartlar.
Küfüv : Kocası kendisine denk
Hıyârü’l-bulûğ : Bulûğ muhayyerliği
Hürmet-i musâhere : Erkek veya Kadının birbirlerine şehvetle dokunmaları veya ön avret yerlerini çıplak görmeleri (mahremiyet)
Sefih :Aklı ermez, kapılgan, reşid olmayan, malını alabildiğine harcayan kimsedir.
Ma‘tûh : Bunak
Velâyet-i İcbâr : (Zorlayıcı Velâyet) Veliye velâyeti altında bulunan kimseyi rızâsını almaksızın evlendirme yetkisi veren velâyettir.
Velâyet-i İhtiyâr veya İstihbâb : (Zorlayıcı Olmayan Velâyet) Veliye velâyet altında bulunan kimseyi ancak onun rızâsıyla evlendirme yetkisi veren velâyettir.
Velâyet-i şirket : Bulûğa ermiş kızla velisi arasında mevcut olan müşterek velâyet
Zevi’l-erhâm 😀 iğer akrabalar
Kefâet : Denklik
Sıhrîyyet : Yakın derecede kısımlık
Mehri müsemma: Akit (Nikah) esnasında konuşulan mehirdir aynen konuşulanı ödemek vaciptir.
Mehri misil: Akit esnasında mehir hiç konuşulmazsa veya konuşulur ama on dirhem( 7 miskal) yani otuz gram altından az olursa bu kadının mehri babasının ailesinden olan kızların mehriyle aynı olur.
Mehr-i Muaccel: Evlilik anında peşin olarak ödenen mehir’e muaccel mehir denir
Mehr-i Müeccel: Ödenmesi sonraya bırakılan mehir’e müeccel mehir denir
Nâşize : Kadının nâşize olması evlilik hukukuna riayet etmemesi ve kocasının rızâsını almadan evini terk etmesi.
Ric‘î Talâk : Kocaya yeni bir nikâha ihtiyaç olmadan boşadığı karısına dönme imkânı veren boşama türüne dönülebilir boşama anlamında “ric‘î talâk” denir. Bir ric‘î talâktan bahsedebilmek için evliliğin zifafla fiilen başlamış bulunması gerekir.
Bâin Talâk : Kocaya boşadığı eşine ancak yeni bir nikâhla dönme imkânı veren boşanma şeklidir.
Bu boşama kocanın eşini üçüncü boşaması ise yeni bir nikâh da tarafların bir araya gelmesi için yeterli değildir; aralarında büyük ayrılık denilen beynûnet-i kübrâ meydana gelmiştir. Kadının daha önce belirtildiği üzere bir başkasıyla geçerli bir evlilik yapmadan ilk eşine dönmesi mümkün değildir.
Beynûnet-i kübrâ : Büyük ayrılık (karıkoca’nın boşanması).
Sünnî Talâk :İsminden de anlaşılacağı üzere Sünnî boşama Hz. Peygamber’in bu konuda getirdiği ölçü ve sınırlamalara riayet edilerek yapılan boşama şeklidir. Her şeyden önce Sünnî boşanmanın ric‘î talâk olması gerekmektedir. Burada evlilik birliğine geri dönüş kapısının kapatılmaması ve taraflara, daha doğrusu eşini tek taraflı irade beyanıyla boşayan kocaya yeni bir düşünme imkânı tanınmak istenmektedir. Ayrıca kadının temizlik süresi başladıktan sonra ancak onunla cinsî ilişkide bulunulmadan boşanması ve bu boşamanın bir boşama olması gerekmektedir. Bu da yine aynı hedefe, evlilik birliğini koruma hedefine yöneliktir.
Bid‘î Talâk : Bid‘at tabiri, Sünnet’in mukabili ve zıttı olarak da kullanılmakta olduğundan burada bid‘î talâk, Sünnet’e aykırı biçimde gerçekleştirilen boşamayı ifade etmektedir. Bu bakımdan genel olarak Sünnî olmayan her talâk bid‘î kabul edilir. Kişinin temizlik süresi dışında veya temizlik süresi içinde olmakla birlikte karısıyla cinsel ilişkide bulunduktan sonra veya aynı temizlik süresi içinde birden fazla boşama durumunda ortada Sünnet’e uygun olmayan yani bid‘î bir boşanma vardır.
Muhâlea : Tarafların anlaşarak boşanmaları
Maraz-ı mevt : Ölümcül hastalık
Liân : Karısının zina ettiğini veya çocuğunun zina mahsulü olduğunu iddia eden ve bu iddiasını gerektiği şekilde ispat edemeyen koca hâkim huzurunda hususi bir şekilde yeminleşir ve evlilik birliğine hâkim tarafından son verilir. Kur’an’da da ana hatlarıyla temas edilen bu prosedüre (en-Nûr 24/6-9) İslâm hukukunda liân denilir. Liân sonunda hâkim tarafların arasını tefrik eder.
Îlâ : Kocanın dört ay veya daha fazla karısına yaklaşmayacağına dair yemin etmesi veya bu içerikte bir nezirde bulunmasına îlâ denilir.
İddet : Boşanma, evliliğin feshi ve ölüm gibi bir sebeple evliliğin sona ermesi durumunda kadının yeni bir evlilik yapmadan önce beklemesi gereken süreye iddet denir.
Ölüm İddeti: Kocası ölen kadınların bekledikleri iddettir. Bunlar eğer hamile iseler iddetleri doğumla biter; isterse bu doğum kocanın ölümünden çok kısa bir süre sonra gerçekleşsin. Eğer hamile değillerse bu durumdaki kadınların beklemeleri gereken süre dört ay on gündür.
Hamile olmayan eş:
Ric‘î talâk iddeti beklerken koca ölürse boşanma iddetini terkederek ölüm iddeti beklemeye başlar.
Bâin talâk iddeti bekleyen kadın ise ölüm iddeti beklemez; başlamış olduğu boşanma iddetini tamamlar.

Haramlar ve Helâller Terimleri(sözlük)
Et‘ime: Yiyecekler
Zebâih: Hayvanların boğazlanması
Sayd: Avlanma
Udhiyye: Kurban
İsraf : İhtiyaç fazlası tüketim
Tebzîr : İhtiyaç olmayan yönde tüketim
Tayyibât : İyi ve temiz
Habâis : Pis ve iğrenç
Meyte : Kendiliğinden veya dinî usulde boğazlanmaksızın ölmüş hayvan
Zî nâb: Ağzının dört yanında uzun ve sivri dişleri olan hayvanlar (yırtıcı hayvanlar)
Zî mihleb: Pençesi ile avını parçalayan kuşlar (yırtıcı kuşlar)
Cellâle : Dışkı yiyen hayvan
ihtiyarî (hakikî) Usul : Eti yenen ehlî hayvanların boğazlanması normal şartlarda, hayvanın çenesi altından yemek ve nefes borusu ile kan taşıyan iki büyük damarının kesilmesi (zebh) veya develerde boğazla göğüsün birleştiği yere bıçak saplamak (nahr) suretiyle olur ve buna “ihtiyarî boğazlama” tabir edilir.
Iztırarî (hükmî) Usul : Vahşi hayvanların veya ehlî olduğu halde yakalanamayan veya yatırılıp boğazlanması mümkün olmayan hayvanın herhangi bir şekilde yaralanıp kanının akıtılması boğazlama yerine geçer.
Zebh : Hayvanın çenesi altından yemek ve nefes borusu ile kan taşıyan iki büyük damarının kesilmesi ile boğazlanmazı.
Nahr : Develerde boğazla göğüsün birleştiği yere bıçak saplamak suretiyle boğazlanması.
Mevkuze : Darbe ile öldürülmüş hayvan.
Meyâsir : Eyerlerin üzerine konan ipek örtü
Kassî : İpek ile nakışlanmış kumaş
Harîr : İpek
İstebrak : Kalın ipekli kumaş
Dîbâc : İpek olan kumaş
Veşm : Dövme (vücuda yapılan dövme)
Hilkat : Yaratıldığı hal ve şekil
Tebdil ve Tağyir : Allah’ın yarattığı şekil ve sureti bozma ve değiştirme
Ta’lîl : Gerekçelendirme
Melâhî : Çalgı aletleri
Lehve’l-hadîs : Sözlü eğlence
Halvet : Bir erkek ile bir kadının bir yerde baş başa kalmaları
Azil : Erkeğin spermini dışarı akıtması
Gurre : Cenine karşı bir cinayet işlenmesi halinde ödenmesi gereken ceza (tazminat).
Bid‘at-ı hasene : İyi ve yararlı uygulamalar.
Bid‘at-ı seyyie : Kötü ve zararlı uygulamalar.
İlm-i nücûm : Hem astronomiyi hem de astrolojiyi kapsayan bir terim
İtlâf : Başkasının malını hukuka aykırı biçimde tahrip etmek
İslâm Ahlâkı Terimleri(sözlük)
Ahlâk-ı hamîde, Ahlâk-ı hasene : İyi huy, iyi Ahlâk.
Ahlâk-ı zemîme, Ahlâk-ı seyyie : Kötü huy, kötü Ahlâk.
Rezîlet : Erdemsizlik
Nazarî : Teorik, kuramsal ahlâk
Amelî : Pratik, uygulamalı ahlâk
Bilmek” ve “Yapmak : Felsefenin kabul ettiği insanın iki temel yeteneği.
Hikmet-i nazariyye : “Neyi bilebiliriz? Bilgilerimizin değeri nedir?” soruları.
Hikmet-i ameliyye : “Neyi yapmalıyız? Eylemlerimizin değeri nedir ve ne olmalıdır?” soruları.
İslâm : “Teslim olma, kurtuluşa erme ve müsâleme” mânalarına gelir
Müsâleme : İslâm kelimesi ile aynı kökten gelmektedir “çatışma ve zıtlaşmayı ortadan kaldırarak uyuşmak, anlaşmak, birbirinden emin olmak, dostça münasebetler kurmak” manalarına gelir.
Cehalet : Amelî bilgisizlik, yani sefahat, serkeşlik.
Mürüvvet : Cahiliye döneminde geniş anlamıyla yiğitlik ve mertliğin en ileri düzeyi olarak algılanıyordu.
Summum bonum : Hayırların hayırı manasıda Romalıların kulladıkları bir tabirdir. “övülmeye değer her şey” demek olan bu kavramın dengidir.
Asabiyet : Kabile üyeleri arasında kayıtsız şartsız dayanışma yasasını ifade etmekte ve Arap’ın hayatına yön veren, ahlâkî zihniyet ve değerlerine hâkim olan Câhiliye ruhunu yansıtmaktdır.(ırkçılık)
Fahr ve Tefâhur : Kibir, gurur, soyluluk ve üstünlük yarışı.
Hablullah : Allah’ın dini
Vasat : Adalet
Vasat Ümmet : Adaletli ümmet
Ahrâr : Kendilerini (özgür, soylu) diye niteleyerek başka zümrelerden üstün gören mütegallibe(zorba).
Mütegallibe : Zorba, zorba takımı.
Temel : Çok önemli
Tâli : Az önemli
Takvâ : İnsanın, ibadet ve güzel işler yaparak kendisine acı verecek durumlardan korunması. Allah’ın buyruklarına uyup yasakladığı şeylerden titizlikle kaçınmayı ifade eder.
Fücûr : Bütün kötülükleri ifade eder. Takvâ’nın zıttıdır.
Hilim : Akıl ve kültürle kazanılan, insan ilişkilerinde sabırlı, hoşgörülü, bağışlayıcı, uzlaşmacı ve medenî davranışlar sergilemeyi sağlayan ahlâkî erdem.(hilim kelimesinin zıttı Cahillik)
Ahlâm : Hilim kelimesinin çoğulu
Halîm : Hilim sahibi
Teenni : Kararlılık, ağır başlılık.
Te’dib : Birini bir konuda bilgilendirme.
Edip : Bir şey hakkında bilgilendirilmiş kişi.
Ahlâk-ı hamîde : Güzel ahlâk
Ahlâk-ı zemîme : Kötü ahlâk
Ennefsü’l-levvâme : Vicdan duygusu insanı kötülük yapması halinde kınayan bir güç
Hevâ : İnsanın iyi ve kötü konusunda doğru seçim yapmasını ve akla uygun davranmasını önleyen nefsânî arzular.
Sıddîk : Doğruluk ve dürüstlük erdemine sahip olan kişi.
İstikamet : Allah’ın buyruğuna uygun şekilde doğru, dürüst ve temiz kalpli olma.
Ümmü’l-habâis : Bütün kötülüklerin anası.
Ensar : Kur’ân-ı Kerîm’de, (yardım severler) diye anılır.
Ülfet : Toplumsal barış, uzlaşma ve kaynaşma.
Müdârâ: İlişkilerin kötüye gitmesini önlemek maksadıyla, huzursuzluk çıkarıp zarar verecek insanlar karşısında durumu idare edip vaziyeti kurtarma.
Müdâhene : Gücü yettiği halde, haram işleyene mani olmamak, dalkavukluk yaparak, birinin gönlünü alırken, İslamiyet’in dışına çıkmak, günaha girmektir. Rezilet (erdemsizlik).
İfsad : Kur’ân-ı Kerîm’de genellikle bir ülke veya beldedeki huzursuzluk ve kargaşa ortamı kelimelerle ifade edilerek ifsadın kötülüğü vurgulanır.
Islah : Kur’ân-ı Kerîm’de genellikle barış ve güvenlik ortamı, faydası ve gerekliliği vurgulanır.
Sulh, Sâlih, Sâlihât : Kur’ân-ı Kerîm’de Barış anlamında kullanılmıştır.
Sâlihîn, Sâlihûn : Kur’ân-ı Kerîm’de iyilikle barış, iyi müslüman olmakla barışçı olmak anlamında kullanılmıştır.
Hukukullah : Allah hakları
Hukuku ibâd : Kul hakları
Hukuku âdemiyyîn : İnsan hakları
İhtikâr : Karaborsacılık. Malı stok ederek talebi artırmak suretiyle malın pahalanmasına sebep olmak ve fiyatlar yükselince malı satarak aşırı ve haksız kazanç elde etmek.
Tevessül : Arapça vesile kelimesinden gelmektedir. Vesile; derece yakınlık, şefaat, başkasına yaklaşmak için vasıta kılınan şey manalarına gelir.
Zarûrî (Zarûriyyât) : Din, akıl, can, mal ve nesil (ırz) dinî hükümlerin ana gayesini, fert ve toplumların varlıklarını koruyabilmesi için kaçınılmaz olan değerleri temsil eder.
Hâcî (Hâciyyât) : İnsanların yaşantılarını kolaylık içinde ve sıkıntıya düşmeden sürdürebilmek için muhtaç oldukları şeyler demektir.
Tahsînî (Tahsîniyyât veya Kemâliyyât): Üstün ahlâka, güzel âdetlere ve olgun insan olmanın gereklerine uygun düşen her türlü durum ve davranışı içine alır.
Muhteris: İhtiras sahibi, hırslı kişiler için kullanılır.
Îtidâl : Bir şeyin ayakta durmasını sağlayan dengeyi en güzel şekliyle muhâfaza etmektir.
İnfak : Allah’ın hoşnutluğunu kazanma amacıyla kişinin kendi servetinden harcamada bulunması, ihtiyaç sahiplerine aynî ve nakdî yardım etmesi
Ülü’l-emr : Kur’ân-ı Kerîm’de devlet adamları için “ülü’l-emr” (iş başında olanlar) ifadesi kullanılmıştır (en-Nisâ 4/59).
Fâcir : Kendisi günahlarla kirlenmiş kişi.
Emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker : İyiliği emredip kötülüğe karşı çıkma.
Üsve-i hasene: Güzel örnek.