ÖLÜLERİN RAHMİNDEN DOĞMAK

Doğu Guta’dan Doktor Housam Adnan’ın içimizi parçalayan yazısı…

Doktor kelimeler boğazında düğümlene düğümlene anlatıyor.
-“Yirmi yıldan uzun süredir neşterim arkadaşım oldu.
Ben işimi yaparken, sessizce parmaklarımın arasında sessizce oynardı.
Her günün sonunda ona fısıldarım:
Çok iyi iş çıkardın, birlikte çok hayat kurtardık.
Fakat şimdi her şey değişti.
Geçende neşterim eskiden kullandığım gibi değildi.
Parmaklarım onu idare edemiyor artık
Sanki ruhumun bir parçası içine kaçmıştı
artık şahit olduğu yaralara tahammül edemez oldu
Uzuvları kopmuş
gözünü kaybetmiş
yüzünü kaybetmiş çocuklar
vatanın toprağına bulanmış kefenlerine sarılı kadınlar ve aileleri, en çok da evlatlarının kanlarına bulanmışlar
O aç ve solmuş yüzlerin üzerine barut kokusu ve iğrenç isi sinmiş…
Çocukların çığlıkları, kadınların feryatları, erkeklerin cefası, doktorların acizliği
neşterime de dokundu, onu ıstıraba boğdu, artık şahit olduklarından sonra çalışmayı bıraktı
Ama bu çığlıklar dünyanın kalbine ulaşıp onu uyandırmadı
Bugün bize getirilen bedenlerin hepsi günlerdir bir lokma tadamamış zayıf, bir deri bir kemik kalmış bedenler. Evlatlarıyla birlikte taş ile insan arasında ayırım yapmayan varil bombalarının enkazları altında gömülü kalmışlar. Bugün vatanımızın enkazı altından bana bir anne getirdiler. Yedi aylık hamile, yanında da iki küçük çocuğu.
Size bu çocukların gözlerinde tüm dünyanın ıstırabı birikmiş desem, yeterince tarif etmiş olamam.
İlk çocuğun sağ ayağı yok ve kolu kırık. Diğer çocuk bir gözünü kaybetmiş ve göğsüne bir şarapnel saplanmış. Anneleri ise ölümle cebelleşiyor. Şarapnel o incecik bedeninin tümünü parçalamış, son nefesine şahit olmamış için elimize gelmiş.
Yaşamak için mücadele edişini görüyorum. Gözleri yanındaki bu hale gelmiş yavrularına odaklanmış. Babaları onları terk edeli aylar olmuş.
Bu aileyi tek bir çarşaf içinde getirdiler bana. Sedyelerimiz yok artık, onları yatak olarak kullanıyoruz. Çünkü yatakların hepsi dolu.
Yalvarıyorum size… Benim gördüklerimi gözünüzde bir canlandırın. Sadece bir anlığına bu sahneyi canlandırın ve yırtık pırtık olmuş bu dört canı bir kerede taşıyan bu çarşafı: anneyi, karnındaki bebeği ve yanındaki iki çocuğunu.
Meslekdaşlarımdan biri kulağıma fısıldadı:
Belki bebeğini kurtarabiliriz.
İlk defa, yere oturdum, başım öne eğildi ve düşündüm…
“Onu kurtaralım mı yoksa annesiyle birlikte mutlu bir şekilde, bu dünyanın çirkinliğini görmeden gitmesine izin mi verelim”…
Bırakayım da annesiyle gitsin…
hayır… hayır…
Benim vazifem onu kurtarmak
Etrafıma bir baktım
O annenin parçalanmış yavruları
Bedenini terk eden ruhu
Uçakların ve patlayan varil bombalarının sesi
Çocukların yürek yakan ağlamaları
Ve kulağıma fısıldayan arkadaşım:
” *_Neyi bekliyorsun, hadi ama…
Çıkarmamız gereken bir hayat var…”_*
Bir neşterime baktım, bir arkadaşıma
Hangi hayata çıkaracaksın onu?
Varil bombalarının, ateşlerin ve hüsranın hayatına mı?
Onu kim emzirecek?
Bezini kim değiştirecek?
Kim sallayacak?
Ağlamasını kim duyacak?
Evet; onu terk etmeyen bir Allah’ı var, ama ben ve neşterim artık düşünmekten bile aciz bir duruma düştük…
Arkadaşımın sesi bu düşlerimden uyandırdı beni…
“(Annenin) Kalbi durdu”
Anne ölse bile çocuğu çıkartacağım…
Ve hayatımda ilk defa… yapamadım… neşterim beni durdurdu. Onu masaya bıraktım ve sessizce çıktım gittim.
Arkadaşım gözyaşları içinde bana şaşkınlıkla bakarak işini tamamladı…
Tüm bunlar sadece birkaç dakika içinde oldu ama yıllar sürecek bir yara bıraktı… mağlubiyet ve acizliğin açtığı bir yara… Okuduğum Moğol katliamlarında, engizisyon hikâyelerinde veya firavun kıssalarında okuduklarımı bile tasavvur edemiyordum.
Dünya, dünyanın liderleri ve kralları…
Sizin bu katliamlara sessiz kalışınız yüzbinlerce masum sivile mâl oluyor. Yaptıkları tek şey ise “Şam’da El-Guta” isimli bir beldede olmaları… Tek suçları burada dünyaya gelmek…yazıklar olsun…

Şimdi ben sizden “Guta’yı”, Guta kaderini yaşayan zulüm altında inleyen diğer yerleri kurtarmanızı istemeyeceğim. Ama insanlığınızı kurtarmanızı isteyeceğim. İnsanlığınızı kurtarın.
Evet kendi insanlarınızı kurtarın
Çocuklarınızı…
Ve bilin ki şehit annesinin karnından çıkan bu bebek sizin sorumluluğunuzda!
Doyurun onu
Sıcak tutun
Ona düzgün bir hayat yaşama hakkını verin
Ölüm varilli gök canavarlarını durdurun
Gelin Guta’nın çocuklarını görün
Yüzlerine dokunun, aç karınlarından çıkan sesleri duyun
Onlar insan değil mi?!
Hadi; tüm insanları önemsediğinizi ilan edin, sadece kendi kanınızdan olanları değil,
belki böylece içinizde Allah adına zerre kadar kalmış bir şeyler varsa kurtarabilirsiniz.

Tüm bunlardan daha acı olanı nedir biliyormusun? Bir zamanlar bu ülkenin Tevhidi düşünen yaklaşık tüm müslümanlarının hayranlık duyduğu, totem edindiği, ağzı açık takip ve takdir ettiği güya islam ülkesi dediği İRAN’ ın hamasi bir şekilde, mezhebi taassubla bu paylaşımdaki küçücük bir örneği serd edilen katliamın hamisi olması. Ehl’i sünnete, ehli salib’ten daha fazla müddeilik etmesi. Mazlum müslümanların bunların şerrinden kendilerini gavurların bahtına atması, dindaşının zulmünden ehl’i küffardan istimdat dilemesi…
Emperyal devletlerin maşası Esed in arkasında İRAN’ın “eğer müdahele ederseniz karşınızda beni bulursunuz” demesi.
İsrail karşısında tavuklaşanlar müstazaflara, mazlumlara nasıl da canavar kesiliyorlar.
Evet…
Zalimi kollayan zulmüne ortaktır.
Kim zalimin zalimliğini bildiği halde onu zulmünde kollarsa islam dininden huruc eder..
Zalimler için yaşasın Cehennem.

“O zülm edenler yakında nasıl bir inklab ile sarsılacaklarını göreceklerdir.” Şuara:227

وَلَا تَرْكَـنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ

Zalimlere dayanak olmayın; sonra ateş size de dokunur. Allah’tan başka dostlarınız olmadığına göre bir yerden yardım da göremezsiniz!
Hud:113
Allah’a emanet ol.
Selam ve dua ile kalın…
(Biraz uzun oldu ama hakkınızı helal edin)